Şimdilerde unutulmuş çocukluğumda kalmış mükemmel komşuluk
ilişkisinin hafızamda o kadar çok örneği var ki!
Her evde pişenin kokusu dağılmazdı belki dışarı ama yemeği yapanın vicdanının sızısı doldururdu tabakları komşuya bir parça ikram edilmeden hane halkının da boğazından geçmezdi pişen ekmek…
Necmiye teyzenin keki, büyükannenin un helvası çocukluğumun şeker sevdalı fakir günlerini doldururdu birde takvimler üç ayları ve kandil gecelerini gösteriyorsa helvanın içinden ikramiye gibi kızarmış fıstıklar çıkardı.
Hanımlar arka bahçede toplanır her evden bir tencere gelirdi sofra kurulur herkes bir arada sohbet eşliğinde tabakları doldururdu garipki kimsenin mutfağına o tencere boş geri gitmezdi.
Eskilerde eş dostla paylaşılan yemekler şimdi kişilerin profillerinde paylaşılıyor, hemde acımasızca…
O ekrana bakan çocuklar var, belki bir gebe… Düşünsene senin
havası olsun diye özel filtreler ile çektiğin o pastanın fotoğrafını olur ya o
ay geçim sıkıntısı ile geçiren bir ailenin ufak çocuğu gördüyse olmaz ya işte
birde canı isterse, tabiki canım sen o niyetle paylaşmadın nerden bileceksin
böyle olacağını her arkadaşa da yediğinin aynısından alacak maddi imkanın da
yok ki…
O fotoğraf nerelere ulaştı ve bilmeden kimlerin nazarına sonrada nefsine isabet etti bilsen yapmazdın paylaşım yapmakta bu kadar bonkör olan parmaklar şimdilerde bir parçayı başkasıyla paylaşmaktan ne kadarda aciz…
Yükselen binalar, çoğalan siteler sadece asansörde karşılaştığınız komşular mı acaba bunun suçlusu yoksa evlerimizin kapılarını kale surları gibi komşuluğa kapatan bizler mi? En son en zaman komşunun dolu gelen tabağına sende bişeyler koyup geri verdin?
Peki çantanda bir an lazım olur diye gezdirdiğin onlarca metanın yanına birkaç şeker koyup kapının önünde oynayan çocuklara ikram ettin mi hiç?
Mahalle arası maç yapan tamda mertliği cömertliği öğrenmeleri gereken yaştaki o delikanlılara arabana topu vuracaklar diye kızmak yerine birer gazoz ısmarlayıp tanışmayı denedin mi?
O balkondaki teyzenin senin her gidiş gelişinde takip etmesinden rahatsız olmak yerine empati kurup yalnız olduğunu gerçekten bir tebessümü hak edip bir selam versen onu mutlu edeceğini düşündün mü?
Biz orucunu açmak için birkaç hurma ve sirkeden başka katığı olmayan kuru ekmekle iftar sofrasında bekleyen ve o yiyeceğini de daha muhtaç birine veren Peygamberin ümmeti değilmiyiz? Ne ara bu kadar uzak kaldık birbirimizden nasıl bu kadar cimri olduk…
Yoksa rabbimin vaadini unuttuk mu? Siz bir verirseniz ben
size on misli ile geri veririm diyen Rahman ve Rahim olan Allah’ın Rezzak ismi
tecellisi değil mi her bir lokmamız ve kelamımız…
Biz paylaşmayınca ufacık çocuklara paylaşmayı nasıl öğretiriz, oyuncağını arkadaşına elletmeyen, ekmeğinin yarısını bölmeyen hangi çocuk sağlam arkadaşlıklara imza atabilecek…
Tek başına oynanan ve fazla keyif veren hangi oyun geliyor aklına? Saklambaç, Yakar top, Elim sende, Yağ satarım, sek sek, misket… bak bu saydıklarım senle benim hatıralarımızı süsleyen hala unutmadığımız hep toplu olarak oynadığımız oyunlarımız biz paylaşarak büyüdük, şimdi onlara paylaşmanın güzel olduğunu yaşayarak göstermek vaktidir… Anne babası komşuya bir tabak yiyeceğinden bölüp vermezse çocuk kimi taklit edip gofretin yarısını bölecek?
Paylaşın lütfen paylaşın ama sosyal medyada değil sanal değil…
Kapısını çalıp bir tebessümle siz olmadan boğazımızdan
geçmedi diyerek yemeğin kendisini paylaşın!
Verelim ki bereket olsun
Paylaşalım ki yiyeceklerimizde lezzet olsun
Sünneti yerine getirelim cimri olmayalım ki Allah bizlerden
razı olsun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder