başlasak belki de doğru cevabı bulabilir ve
çözebiliriz!
Yaptıklarının
iyi işler olduğunu bilen hatta takdir gören insanların dahi bir gün “yapmasaydın” diyenlerle karşılaşması
ne kadar manidardır, memnun olmaz insanoğlu bana sorarsanız sevmezde insanoğlu
, sevemiyor yani!
Ben dururken
“neden o” sorusunun insanın fikrine yerleştiği yaşı bulup tamda orada müdahele
etmek isterdim.
Şu hazımsızlığın
yerleştiği olay her ne ise!
Başarıyı
takdir değil tenkit eden kişi kim ise!
İyi bir iş
yapanı alkışlıyor gibi görünüp ardından kuyu kazmayı planlayan zihniyetin kökü
nerede ise! bulup alemden kazımak
isterdim. Lakin bildim ki hak ile batının savaşı dünya varolalı beri var ve
dünya döndükçe de devam edecek.
Şairin
dediği gibi “korkarım yalnızlığa alışıyorum çocuk!” aslında alışamıyorum sizde
alışamıyorsunuz, kimse yalnızlığa alışamaz! Lakin kabul edebilir diğer
ademoğlunun yanında olduğunda verdiği zararı, yıktığı hayalleri, kurduğu
fitneyi ve alıp götürdüklerini…
İzliyorum
aslında sizleri boş bakışlarımın altında, sorgulamadan basitçe sarf ettiğimi
sandığınız cümlelerin ardında…
Çok yalnızsınız!
Çok
yalnızsınız! Kendi başınıza bir dünya kurmayı başaramayışınız çok belli oluyor.
Kahkahaların ardında derin bir keder saklıyor, yıkılmaz görüntünüzün arkasında
titreyen bakışlarınızı korkak hallerinizi gizlemeye çabalıyorsunuz. Çoğunuzun
hayatla tek başına baş edecek gücü yok tıpkı karga sürüleri gibi! Ardına
saklandığınız kendinizi sosyal sandığınız en kötüsü de bu sanallığı arkadaşlık
sandığınız bir çukurun içindesiniz.
Çevrimiçi kankalar, bitmez gıybetler,
gülücük gülücük kalp kalp…
Ve bir gün
derinizin altında sakladığınız gerçek ten renginiz ortaya çıktığında irin akan
ağzınızın kokusu heryere dağılacak, kitap okuyan birey pozlarınız
okuduklarınızın boşa gittiğini, tek başına içilen kahvelerin fotoğrafları emek vererek
uzaklaştırdığınız insanların çokluğunu gösterecek ve sorumlu aile rolleriniz
size derdini dahi anlatamayan psikolojisi bozuk çocuklarınızı doğuracak.
Kendinizi
hapsettiğiniz o çemberin içinde yüksek duvarların arkasından tarlayı ekip biçen
çiftçiyi görmez neyi beklediğinizi sorgularsınız, buğdayı una çevirmek için dönen değirmenin
sesi sizi rahatsız ederde sonra unu ekmek yapıp eşiğinize getiren fırıncının
baca dumanından şikayet edersiniz, sadece ekmeğin sofranıza gelip gelmediği ile
ilgilenirsiniz! İşte size duvarları yıkmanız yahut çemberden çıkmanız için bir
örnek!
Oturduğunuz
koltukta wifi ye bağlanarak hayata bağlanamazsınız! Size ön yüzü gösterilen resmin
arkasına vakıf olamazsınız. Ben kılımı kıpırdatmayayım onları yapsın derseniz
size ya şakşakçılık rolü düşer yada susma! Keşke sussanız!
İnsanların
canını acıtabilecek kadar, karşınızdaki ile empati kuramayacak kadar
bencilsiniz artık! Sizin fotoğrafınıza atılmayan beğenileri bile
çekemiyorsunuz! Dünya sizin etrafınızda dönmüyor her insan bir hayattır ve her
hayat bir romandır! Kullanıp bir kenara atılmayacak kadar değer yüklüdür
insanoğlu! Canınız istediği zaman gel sıkıldığınız zaman o hayatlara git
diyemesiniz! Gerçekten gözlerine bakarak söyleyemeyeceğiniz hiçbir şeye nefes
alan, düşünen, üzülen, ağlayan, gülen ve bir ananın evladı olan o insanları
maruz bırakamazsınız.
Hayat
klavyelerin ardında değil teke tek ve yüzyüze yaşanıyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder